Saturday, December 20, 2008

Kartal Surpriz Pesinde


Klasik laftir, derbilerin favorisi olmaz derler, ancak hafta basindan beri herkesin Galatasaray'i favori gosterdigi bir ortamda bu soz biraz unutulmus gibi gozukuyor. Aslinda Galatasaray'i favori gosterenler haksiz sayilmazlar. Iki takimin son 2-3 haftada oynadigi maclara bakinca, Galatasaray'in makina duzeninde isleyen hucum hattini, formda golculerini, Mehmet Topal'in iyilesmesiyle toparlanan takim savunmasini goruyoruz. Besiktas cephesinde ise son haftalarda tam tersine bir tablo var ortada; daginik ve formsuz, birbirleriyle gol kacirma konusunda yarisan forvet oyunculari, dogru durust iki pas yapamayan hayalet bir orta saha, devamli arkaya adam kaciran kanatlar ve acemiler mangasi bir savunma. Simdi bu tabloya bakanlar Galatasaray'in maci farkli kazanmasi gerektigini soyleyebilirler. Fakat ozellikle bu sezon gorduk ki, derbileri favoriler degil, daha cok isteyen, galibiyete daha fazla ihtiyaci olan takimlar kazandi. Suphesiz Besiktas'in bu maci kazanmaya cok daha fazla ihtiyaci var. Hele ki Besiktas'in son yillarda derbilerde aldigi basarisiz sonuclar goz onune alinirsa.
Mustafa Denizli, bu tip maclarda surpriz yapmayi sever. Bir de karsi takim favori gosteriliyorsa, bu Mustafa Hoca'nin istahini daha da kabartir. Yalniz Denizli'nin bu macta hesabini cok daha dikkatli yapmasi gerekiyor. Oncelikle, Fenerbahce macinda oldugu gibi yildizlarini kenarda oturtup sapkadan tavsan cikarmaya calismamasi lazim. Bu, buyuk bir risk olur. Basindan takip ettigimiz kadariyla da, zaten maca Holosko ve Nobre ile baslayacak. Tello'nun sakatliktan ciktiktan hemen sonraki performansi da bu mac icin belirleyici faktorlerden biri olacak. Ve elbette ki kocaman bir soru isareti olarak Delgado'nun ne yapacagi... Fakat bunlardan once, Besiktas'in oyunu kontrol etmesi, Galatasaray'in temposunu bozmasi gerekiyor. Bu kolay is degil, cunku hem kanat oyuncularinin cok cabuk geriye donerek adam kacirmamalari, hem de defansta Gokhan Zan - Zapotocny ikilisinin sifira yakin hatayla oynamalari gerekiyor. Cisse'nin de cok diri bir oyun ortaya koyarak defanstan donen toplari supurmesi ve isabetli sekilde oyuna sokmasi cok onemli. Donen toplari Galatasaray toplar ve ust uste hucum firsatlari kullanirsa, bu baski Besiktas'i bunaltir ve hataya zorlar. Galatasaray, ozellikle Ali Sami Yen'de bu baskiyi cok iyi kuruyor. Eger Holosko etkili kosular yapar ve hizli cikislariyla tehdit olusturabilirse, Galatasaray'in beklerinin hucuma katilmasini engelleyerek bu baskiyi bir nebze olsun kirabilir.
Mustafa Denizli Ankaragucu macindan sonra 'Bu performans Galatasaray maci icin yeterli mi?' sorusuna 'Kosu olarak yeterli' derken, takimin fizik kondisyon olarak bir problemi olmadigini belirtiyordu. Ama bu ayni zamanda organizasyon olarak yetersizligin itirafiydi. Bu maci Besiktas acisindan kazanmanin yolu da iste tam buradan geciyor. Umariz bu sefer Mustafa Denizli'nin simulasyonlari ve stratejileri Umraniye'deki taktik tahtasinda kalmaz, sahaya da yansir.
Ekrem M.Sc

Friday, December 19, 2008

İbrahim Toraman

Pazar günkü derbinin kritik adamı..

Basından takip ettiğim kadarıyla Mustafa Denizli, Lincoln'ü durdurma görevini İbrahim Toraman'a verecek.

Beşiktaş'ın maçı kazanması, Toraman'ın bu konuda başarılı olmasına bağlı..

Bunun yanında, yan toplardan Beşiktaş'ın gol bulma olasılığı oldukça yüksek (Fenerbahçeli Selçuk'un bu sezon derbide attığı golü hatırlayın).

Üç sezon öncesine dönelim.
Ali Sami Yen'de 2 gol atmıştı İbrahim, bu maçta da bunlara benzer bir gol atabilir:



Schauxlu Mevlüt Ağa


Gazetede haberler çıktı, Fener Mevlüt'ü bitirdi diye. Hatta Star'a göre 4.5 milyon dolar karşılığı Fener'e gelmişti.

Meğer adam 2013'e kadar sözleşmesini uzatmış kulübüyle..

Son haftalarda performansı mükemmel değil, ama bu sezon 5 gol kaydetti Mevlüt. Geçen sene 11 golü vardı.

Saturday, December 6, 2008

Formandadır Benim Baht-ı Siyahım


Besiktas dun gece Dolmabahce'deki kum havuzunda boguldu. Nedendir bilinmez, mactan once saha zeminine teknelerce kum dokulmustu. Zemin futbolcularin ayakta durmakta bile gucluk cektigi plaj futbolu zeminine donmustu. Zaten zemin duzgun olsa da Besiktas'in futbol oynamaya niyeti yoktu, olan Ankaraspor'a oldu.

Mac basladi, Ankaraspor catir catir futbol oynamaya basladi. Besiktas ise burada bizim ne isimiz var der gibi, her hattiyla daginik, savruk ve isteksizdi. Ankaraspor Besiktas'in sol kanadini delik desik ederken kanat savunmasi neredeydi? Besiktas savunmasi Ibrahim Uzulmez'in kademesine giremedigi icin sol kanattan birbirinin kopyasi en az 4 pozisyon yedi. Rustu bu pozisyonlardaki kurtarislariyla macin daha ilk yarida kopmasini engelledi. Peki ya hucum hatti? Besiktas'in organize bir hucum organizasyonunu goren varsa bana soylesin. Son 4-5 haftadir Besiktas'in hucum hattinda oynayan hucum oyuncularindaki dusus, bugun dibe vurdu. Delgado, Bobo zaten haftalardir kayipken, bugun onlara Nobre, Tello ve sonradan oyuna giren Holosko da ayak uydurdu. Mustafa Denizli'nin onumuzdeki haftalar icin ilk once yapmasi gereken, bu oyuncularin performansindaki dususun nedenlerini arastirmak ve buna care bulmak olmalidir. Cunku artik cok acik sekilde goruluyor ki, Besiktas'in hucum hatti su goruntusuyle hicbir sekilde uretkenlik saglayamiyor.

Ikinci yarida Ankaraspor, Sivok'un attigi muthis (!) golle one gecerken, Besiktas iyice kontrolu kaybetti. Tribunlerin sabri tasmaya baslarken, Besiktasli oyuncular iyice gerildi ve Sivok'un kirmizi karti geldi. Dakikalar gectikce mactan umidi kesen Besiktasli taraftarlarin hakli tepkisi yankilanmaya basladi Dolmabahce semalarinda... Once sayisiz top kaybi yapan Delgado'yu protesto ettiler. Protestolar o kadar siddetliydi ki, Denizli onu oyundan almak zorunda kaldi. Daha sonra buyuk ihtimalle spontane olarak hemen oracıkta bestelenen "Ne zaman şampiyonluk diye bağırsak kursagimizda kaliyor, söylesene bize hoca takım neden oynamıyor?" tezahurati geceye damgasini vurdu. Son olarak hedefte yine yonetim ve Yildirim Demiroren vardi. Besiktas taraftarini dinlerken onlarin nasil bir ruh halinde oldugunu tahmin etmek zor degildi. Carsi, icindeki ofkeyi ve uzuntuyu bestelerinde haykirirken, benim de icimden Dede Efendi'nin Buselik sarkisinin Besiktas'a uyarlanmis versiyonu geciyordu:
"Formandadır benim baht-ı siyahım
Seni sevdim, odur benim günahım"
Futbolculardaki anlamsiz gerginlik mactan sonra da devam etti. Sunu belirtmek lazim, buyuk takimsan kaybetmesini de bileceksin, kaybederken bile sakin kalmayi bileceksin. Besiktasli futbolcularin sorumsuzlugu yuzunden az kalsin ikinci bir Samsun faciasi yasanacakti ki, bunun altindan kalkmak cok zor olurdu.
Simdi sakin olup kenetlenme zamani. Besiktas icin henuz kaybedilmis birsey yok. Mustafa Hoca boyle gergin ortamlara ve baskilara aliskindir, bu tip durumlarda ne yapilmasi gerektigini cok iyi bilir. Besiktas'in onunde cok buyuk bir toparlanma firsati olarak iki hafta sonra oynayacagi Galatasaray derbisi var. Mustafa Denizli tecrubesiyle ve bilgisiyle bu takimi toparlayacaktir.

Unutulan Lejyoner: İbrahim Kaş


Getafe taraftar sitesinde bir anket:
İbrahim Kaş, bir türlü Getafe teknik direktörü Victor Munoz'ın gözüne giremedi. Yeni transfer sezonunda, ilk satılacak futbolculardan biri olabilir, ne düşünüyorsunuz?
Yazıda, ancak Arjantinli defans oyuncusu Cata Diaz satılmazsa İbrahim'ın takımda kalabileceğinden bahsedilmiş.

Fakat, beklediğimin tersine (Türkiye'den alışkanlık) taraftarların çoğu İbrahim'in satılmayacağı yönünde görüş belirtmişler. Hatta, taraftarlardan biri İbrahim'in çok az şans almış olmasına rağmen, kendisinden fazla oynayan takım arkadaşları Rafa ve Belenguer'den (takım kaptanı) iyi olduğunu ve satılmasının büyük bir hata olacağını söylemiş.

Umarım İbrahim geri dönmez, İspanya'da kalır ve Türk Milli Takımı iyi bir defans oyuncu kazanır. Hele şu zamanlarda buna çok ihtiyaç var, yoksa bu gidişle Servet-Emre Aşık ikilisine bel bağlamaya devam edeceğiz. Birinin yokluğunda, Gökhan Zan'ın kadroya girme olasılığı kabus gibi..

Yazının kaynağı için link

Thursday, December 4, 2008

Hoşgeldiniz Çocuklar

Sakatlıklardan dolayı müdafada sıkıntı çeken Galatsaray, zorlu Hertha Berlin "deplasmanında" 3 puanı defans oyuncuları sayesinde çıkardı.
Sezon başından bu yana defansta yaşadığı problemler yüzünden, sarı kırmızılılar bir çok puan kaybetti.Bir türlü rayına oturmayan defansif kadro uyum sorunlarıyla yüzyüze geldi ama dünkü maçta ideal savunma kurgusu yakalandı.Dörtlü savunmanın önünde oynayan,sakatlıktan yeni çıkmış iki isim Mehmet Topal ve Barış Özbek dünkü maçta takımı toparlayan isimlerdi.
Turkcell Süper Ligin ilk haftalarında ,yaşanan kronik sağ bek sakatlığından nasibini alan Barış Özbek, Hertha Berlin maçında başarılı bir grafik çizdi.Yaptığı kritik hamleler maçın Galatasaray lehinde sonuçlanmasına büyük katkı sağladı.Özellikle ilk yarıda müdafada kestiği toplar sarı kırmızılı ekibe derin nefes aldırdı.Barış tüm bunların yanında hücuma da büyük destek verdi.Zaman zaman yaptığı ani çıkışlarla karşı savunmaya zor anlar yaşatan pozisyonlara girdi.İkinci yarıda biraz yorulsa da tüm maç boyunca takdir edilecek bir performans gösterdi.
Galatasaray adına ikinci önemli isim de-yazımın da başında söylediğim gibi- Mehmet Topal'dı.Milli takımda gördüğümüz etkinliğinden biraz uzak olsa da,o günlere döneceğinin sinyalini verdi.Orta sahada topun Galatasaray'da kalmasına çok yardımcı olan Mehmet,bu sayede oyunun karşı yarı sahaya yıkılmasında da önemli rol oynadı.Savunmada da bir o kadar etkiliydi genç oyuncu.Bununla birlikte Mehmet sayesinde Servet ve Meira ikilisi de daha rahat oynadılar.
Barış ve Mehmet'in etkili oyunlarından söz ettik ama Lincoln'e de bir kaç şey söylemeden geçemeyeceğim.Geçen sene tarafatarı hayal kırıklığına sevk eden Brezilyalı, sezon başından beri sergilediği futbolu Hertha karşısında da sergiledi.Umarım böyle devam eder.
Galatasaray maçı savunmasıyla kazandı.Özellikle de son dakikalarda sergilediği istekli ve hırslı savunmayla maçın skorunu korudu.Barış ve Mehmet'in dönüşü bu savunma direncini artıracağı da önümüzdeki haftalarda daha iyi izlenecektir.Dilerim ki 2000'li yılların Galatasaray ateşi dün yeniden ateşlenmiştir.

Sunday, November 30, 2008

Hesapta Bu Yoktu


Mustafa Denizli mactan hemen sonra kendisine uzatilan mikrofonlara soyle diyordu: "Mactan once belki 50 defa korner atip duran top savunmasi calistik , bunlarin hicbiri gol olmamisti, ama macta oldu." Evet, gercekten de ilk yarida 2 gol birden yemek Mustafa Denizli'nin hesabinda yoktu, hele Cisse'nin atilmasi ve takimin 10 kisi kalmasi hic yoktu. Bazen her ne kadar butun tedbirleri alsaniz da, ince eleyip sik dokusaniz da isler istediginiz gibi gitmeyebilir, cunku sizin disinizda gelisen bazi faktorleri kontrol etmeniz mumkun degildir. Bu ortamda Denizli'nin butun planlari alt ust oldu, ikinci yarinin hemen basinda Holosko ve Bobo'yu oyuna sokacakken bunu 70.dakika'ya kadar ertelemek zorunda kaldi. Mactan sonra spor yazarlarinin cogunlugu Denizli'yi korkaklikla sucladilar. Bunlari gorunce "Acaba ben baska bir mac mi seyrettim?" diye kendime sormadan edemiyorum. Cisse atilincaya kadar olan bolumde Besiktas en az Fenerbahce kadar gol pozisyonuna girmisti. Gokhan Zan ve Ibrahim Toraman sik sik hucuma cikiyor, hatta Besiktas bu yuzden zaman zaman geride az adamla yakalaniyordu. Mustafa Denizli eger dedikleri gibi korkmus olsaydi, Besiktas oyunu kendi yarialaninda kabul eder, Fenerbahce'ye de bos alan birakmaz ve pozisyon vermezdi. Peki Besiktas gercek hucumculari kenarda otururken neden savunma oyunculariyla hucum etmeye calisiyordu? Gokhan Zan ve Ibrahim Toraman mi Besiktas'in gol umudu? Burada elestirilecek nokta, Denizli'nin kafasindaki oyun felsesfesi degil, oyuncu secimleri ve maca cikardigi hatali 11. Tello'nun olmadigi bir ortamda Holosko ve Bobo neden kenarda oturur, anlamak mumkun degil. Ozellikle bu tip deplasmanlar icin cok uygun bir oyuncu olan Holosko'nun, tam da agir Fenerbahce defansini parcalayacak futbolcuyken, ilk onbirde baslamamasi buyuk bir hataydi. Kim bilir, belki de Mustafa Hoca, maca degisik bir onbirle baslayarak rakibi sasirtmak, daha sonra da yapacagi kilit degisikliklerle maci koparip derbiye damgasini vurmak istemisti. Eger bu gerceklesseydi, ertesi gun herkes ondan soz edecekti. Ama evdeki hesap carsiya uymadi. Keske Denizli egosuna yenik dusmeyip Besiktas'in alistigi ideal 11'ini sahaya surseydi. Denizli'nin diger bir yanlisi, savunmada Sivok-Zapotocny ikilisini bozarak pimi cekilmis el bombasi Gokhan Zan'i Zapotocny ile birlikte oynatmasaydi. Daha sonra da Gokhan Zan'i oyunda tutup Zapotocny'i oyundan almasi, dogrusunu soylemek gerekirse beni sasirtti. Yine de mac 11-11 devam etseydi, Besiktas'in oyunu cevirebilecek goruntusu vardi. Cisse'nin gordugi kirmizi kart, butun simulasyonlarin iflas ettigi ve butun stratejilerin cope gittigi andi.
Simdi, Denizli'yi sevmeyenlere gun dogdu, hatta Denizli'nin "Icimizdeki Irlandalilar" lafi bile tozlu raflardan cikti, onumuze kondu. Hadi bakalim, doya doya carmiha gerin Mustafa Denizli'yi, bir hafta sureniz var...

Saturday, November 29, 2008

Gezer Denizli El Ele


Kadıköy'de bir derbi daha geride kaldı. Fenerbahçe şaibeli de olsa 3 puanın sahibi olup Turkcell Süper Ligi'nde büyük bir avantaj elde etmiş oldu.

Ligimizde acaba ne zaman hakemin oyuna direk müdahalesi bitecek de biz sadece futbolu tartışıyor olacağız çok merak ediyorum. Bu gece derbide adete bir Bünyamin Gezer faciası yaşandı. Olmadık yerden Cisse'nin ikinci sarıdan atılması adeta bir kabus yaşattı Beşiktaş'a. İkinci sarı tartışılabilir ama ilk sarı kesinlikle piyangodan çıkmaydı. Eğer Gezer Cisse'nin o müdahalelerini sarıyla cezalandırıyorsa, Luganono'yu neden es geçti? Daha oyunun başında Lugano'nun sert müdahalesini görmezden gelmesi zaten daha sonraki kararlarının göstergesi olmuştu diyebilirim.

Hakemi eleştirmek tabi ki kolay. Her şeyi onun üzerine yıkmak da haksızlık olur. Beşiktaş'ın hiç mi suçu yoktu? Mustafa Hoca kendisinden beklenmeyen bir tavır içindeydi bu gece. İlk 11 kadroya baktığımızda maçtan önce düşündük ki Beşiktaş kapalı, defansif bir oyun sergileyecek; kapalı defanslar karşısında zorlanan Fenerbahçe'yi hızlı ataklarla zorlayacak. Ama ne görelim İbrahim Toraman, Gökhan Zan her atak ileride. Madem bu futbolcular ileride oynayacak neden Holosko kenarda oturur? Tello'yu anladık sakat ama onun dışında kadro oluşturmada büyük hataya düştüğünü rahatlıkla söyleyebilirim Mustafa Hoca'nın. Bir çift lafım da Gökhan Zan'a. Bu futbolcu hala nasıl Beşiktaş'ta üstüne üstlük bir de milli takımda oynar anlamak mümkün değil. Bir top bu kadar mı yakışmaz bir insanın ayağına. Sadece fiziği yüzünden bir futbolcu oynatılmaz. Oynatılırsa da Selçuk gelir golü atar.

Fenerbahçe'yi de genel olarak değerlendirirsek Aragones'in takıma beklendiği gibi bir futbol oynattığı rahatlıkla söylenebilir. Fenerbahçe iyi kullandığı ölü toplardan bir gol de bulmayı başardı bugün. Eğer Beşiktaş akıllı oynasaydı Fenerbahçe'yi korku dolu bir doksan dakika bekliyor olacaktı. Biraz hakemin biraz da Mustafa Denizli'nin yardımıyla rahat bir galibiyet aldı Fenerbahçe ve ligde çok önemli bir moral avantaj elde etti. Bir de son haftaların sessiz golcüsü Guiza'nın da gol atmış olması Fenerbahçe için büyük şans, bu maç sayesinde Guiza geri kazanılmış olabilir.

Fenerbahçe'yi ne olursa olsun tebrik etmek lazım. Ama Türk futbolunun geleceği adına artık hakem hatalarına yeter diyorum.

AYM

Derbide 2 Kritik Unsur

Denizli, ''Alex için bir önlem veya markaj düşünüyor musunuz'' sorusunu ise ''Alex takımın etkili oyuncularından biri. Yüksek kalitede bir oyuncu. Ancak düşündüğünüz manada bir şey planlamıyoruz. Yapılması gereken neyse onu yapacağız. Onun dışında farklı şeyler veya önlemler ortaya koyacak değiliz'' diye yanıtladı. (Kaynak: Ajansspor)


Maçın kaderi, Mustafa Denizli'nin yukardaki açıklamasına bağlı. Gününde bir Alex, sahada rahat dolaşırsa Fenerbahçe'yi uçurur.

Bir diğer noktayı, Sergen çok iyi özetlemiş: "Yani Beşiktaş her zamanki 3-4-3 sisteminde değil, 4-4-2 ile oynamalı.. Nedeni basit, çünkü F.Bahçe’nin en iyi tarafı kanatları.. Sağ kanatta Colin-Gökhan, solda Uğur-Carlos sıfıra kadar inip orta yapabilen adamlar.. Bu adamlara karşı kanatlarda birer kişi bırakırsan intihar olur.. F.Bahçe’yi durdurmak istiyorsan kanatları tıkayacaksın.." (Kaynak: Vatan Gazetesi)

Bakalım, Denizli gene 3lü savunmayı mı tercih edecek? Bu durumda, Beşiktaş oldukça zorlanacaktır.

Maçın skorunu, Denizli'nin yukarıda bahsettiğim seçimleri ve ölü toplar belirler. Fener daha yakın ama gönüller Kartal'dan yana...

Thursday, November 27, 2008

Besiktas Avantajli


Bu Cumartesi ligin kaderini etkileyecek derbilerden birine daha tanik olacagiz. Iki takimin son hafta oynadigi maclardaki performanslarina baktigimizda Besiktas'in artilarinin daha fazla oldugunu goruyoruz. Besiktas'in oturmus kadrosuyla daha dengeli bir takim goruntusu verdigini belirtmemiz gerekir. Super ligde bircok takim icin cok zor bir deplasman olan Kadikoy'de Besiktas'in son yillarda cok iyi bir performans gostermesi psikolojik olarak da Besiktas'i avantajli kiliyor. Kadikoy'e 5 puan onde gelmenin rahatligiyla maca cikacak olan Besiktas, eger skor avantajini ele gecirebilirse, kazanmaktan baska caresi olmayan Fenerbahce'yi iyice baski altina alacak ve hataya zorlayacaktir. Fenerbahce ise uzerindeki baskidan bir an once kurtulmak icin golu erken bulmak isteyecektir. Iste bu noktada her iki takimin teknik direktorunun mac icinde nasil bir strateji izleyecekleri ve oyun icinde ne sekilde degisiklikler yapacaklari onem kazanacak. Mustafa Denizli'nin cok iyi bir taktisyen ve strateji ustasi oldugu tartisilmaz bir gercek. Futbolu yakindan takip edenler, Denizli'nin Milli Takim'in basindayken buyuk maclardan once maclari kafasinda nasil yasadigini bilirler. Hatta buyuk bir mactan once soyle dedigini bircok futbolsever hatirlayacaktir : "Maci sabaha kadar kafamda uc kere oynadim, ikisinde biz kazandik." Denizli bu maci kafasinda kac kere simule edecek bilemiyoruz ama bunlarin hicbirinde Besiktas'in kaybedecegini zannetmiyorum. Bu arada iddaa'nın da derbi için oranları belli olmus. F.Bahçe'nin galibiyeti 1.90 verirken, Beşiktaş'ın galibiyet orani ise 2.80 olmus. Beraberliğin oranı ise 3.10. Yani iddaa, Fenerbahce'yi favori gostermis. Idaa'cilara sunu hatirlatmak isterim; Besiktas'in son 6 senede ligde ve kupada Kadikoy'de aldigi sonuclari incelesinler, sonra karar versinler. Istatistikler yalan soylemez, sadece zaman zaman kucuk sapmalar gosterir. Cumartesi gunu boyle bir sapma olma ihtimali ise cok zayif.

Saturday, November 22, 2008

Derbi Nasıl Olmalı?


22 Kasım 2008 günü Bay Area camiasının “Big Game” diye tabir ettiği UC Berkeley-Stanford futbol (Amerikan) maçı oynandı. Bu maç benim gibi ilk defa Amerika'da bir spor müsabakası izlemiş birisi için oldukça şaşırtıcı ve hayranlık uyandırıcı bir tecrübeydi. Her ne kadar blogumuz futbol (normal) içerikli olsa da; bu derbide, ülkemiz spor hayatı ve özellikle de futbolu için önemli dersler olduğunu düşünüyorum.


Maç için sabah kahvaltıdan sonra daha önceden online aldığımız biletleri temin etmek için yola koyuluyoruz. Stat çevresinde büyük fakat sakin bir kalabalık. Kırmızı t-shirtlü konuk takımın taraftarları Berkeley taraftarları arasında oldukça rahat bir şekilde yürüyorlar. Arada tatlı sert atışmalar ve takışmalar olsa da 100 yıllık rekabete gölge düşürecek hiçbir hareket yok.


Biletimizi bir gişeden aldıktan sonra stada yöneliyoruz. Koltuğumuzu bulup oturuyoruz. Maçın başlamasından önce iki takımın amigo kızları dans ediyor. Bandoları marşlar çalıyor. Bandolar birbirlerine sataşıyor ama kesinlikle bir taşkınlık yok. Bu arada iki takım taraftarlarını birbirlerinden ve sahadan ayıran tel örgülerin olmadığını hatırlatmaya gerek yok sanırım.


İzlenimleri fazla uzatmaya gerek yok. Devre arasında da benzer gösteriler oluyor. Maç da sakin bir şekilde devam ediyor ve sonuçta da maçı Berkeley kazanıyor.


Bilenler bilir Amerikan futbolu topla oynanan bir spordan çok güreşe benzer. Bizim futbolumuzdan daha çok efor ve rakiple temas gerektirir. Yalnız tüm bu fiziksel mücadeleye rağmen sporcular arasında bir gerginlik olmaması şaşırtıcı. Bizde tribünü bir kenara koydum, genelde futbolcular birbirlerini yer.


Derbi terörünün burada yaşanmamasını acaba nasıl açıklayabiliriz? Bir sosyolog, psikolog ya da konuyla ilgili biz uzman değilim ama sağduyum bana bazı nedenler gösteriyor.


- Acaba bizde öncelikle futbolcuların saha içinde kavga etmesi önlense tribünlerin tansiyonu düşer mi? Bu soru üzerinde düşünmeye değer.

- Acaba bu Amerikalılar sporu sadece eğlenmek için mi takip ediyor yoksa bizdeki gibi ölüm kalım meselesi haline mi getiriyor? (Bu arada tribünler burada biraz fazla sıkıcı. Çarşı'ya selam ederim.)

-Tabi ki vazgeçilmez soru: eğitim seviyesi ve kişi başına düşen milli gelir aradaki farkta etkili mi? :p


Tüm bu soruların yanıtlarını bulmak herhalde çok zor değil. İşin uzmanları şu işi inceleyip bir aydınlığa kavuştursalar çok memnun olacağım çünkü hayranlığımın yanında bir de içimi bir burukluk kapladı; neden biz bu kadar olgun olamıyoruz diye.


Son olarak değinmek istediğim birkaç nokta daha var. İki üniversite takımının mücadelesi için yaklaşık yetmişbin kişinin toplanması gerçekten hayret uyandırıcı. Ülkemizde bırakın üniversite takımlarını, profosyonel yerel kulüplerimiz için bile seyirci bulma sıkıntısı var.


Amerikan milleti gerçekten eğlenmeyi biliyor. Bir maç izlemeye gidiyorsunuz fakat maçın dışında bando gösterileri, amigo kızların dansları ve sponsor firmaların etkinlikleri gibi maçın yanına birçok da meze koyuyorlar.


ps: Yazıda imla hataları olabilir. Buradan birçok adı duyulmamış dili destekleyen fakat Türkçe sözlüğü olmayan Open Office üreticisi Sun Microsystems'ı da kınıyorum :D




Wednesday, November 19, 2008

Amerika ve futbol


Amerika'ya giden gitmeyen herkesin bildigi bir gercek vardir ki; o da Amerika'da futbol denilince akla bizim bildigimiz mesin yuvarlakla oynanan oyun degil de, o sekilsiz semalsiz topla oynanan ve topa butun oyun boyunca sadece birkac kez ayakla vurulmasina ragmen ilginc bir sekilde futbol adini almis oyun gelir. Sadece akillarda yarattigi cagrisim acisindan degil, oyunun populerligi acisindan da Amerika apayri bir noktada yeralmakta. Neredeyse butun dunya ulkelerinde futbol en populer, veya en populer ikinci spor iken (litvanya' da basketbol birinci sirada mesela), amerika'da futbol izlenme ve takip edilme acisindan, amerikan futbolu, basketbol, beyzbol ve hokeyin altinda yeraliyor. Mesela, bu pazar gunu Colombus Crew ve New York Redbull takimlari arasinda amerikan futbol ligi(MLS) playoff final karsilasmasi oynanacak. Yani kazanan takim lig sampiyonu olacak. Buna ragmen, gazete ve televizyonlarda, yayinci kurulus disinda bu maca pek fazla yer verildigini gormedim.


Haliyle, "bize ne amerikadan be, kendi hallerinde ne yaparlarsa yapsinlar", diyebilirsiniz. Ben de ayni sekilde kafamda, Amerika ve futbolu iki uzak noktaya yerlestirmisken, gecenlerde ev arkadasimin yorumlari bu dusuncelerimi degistirdi, Bana Amerika'nin uluslararasi turnuvalarda Turkiye'den daha basarili oldugunu iddia etti. Ilk basta dalga gecmeme ragmen, daha sonra internette yaptigim kucuk bir arastirma aslinda o kadar da haksiz olmadigini gosterdi. Turkiye'nin 2010 dunya kupasina kalma sansi yine allaha kalacak gibi gorunurken, Amerika 3. tur karsilasmalarinin bitimine bir mac kala grup liderligini garantilemis durumda. Bundan sonraki turda da 6 takim arasinda ilk uce girebilirse 2010 dunya kupasi vizesi alacak. Bir cok otorite tarafindan buna kesin gozuyle bakiliyor. Amerika son bes dunya kupasinin tamamina katilmisken, Turkiye bunlardan sadece 2002'dekinde kendine yer bulabildi. Tabi burada Amerika'nin eleme gruplarindaki rakiplerinin kolay oldugunu iddia edebilirsiniz. Ancak unutmamak gerekir ki, bu rakipler arasinda dunya ekolu Meksika ve Turkiye'nin 2002'de yenemedigi Kosta Rika gibi guclu ekipler de yeraliyor. Ote yandan Amerika sadece bu kupalara katilmakla kalmamis, 1994 ve 2002'de gruptan cikma basarisini da gostermis. Hatta 2006'da hakemin karsi cabalarina karsin oynadiklari bir Italya maci varki, hala akillarda. Bir baska istatistik de Fifa siralamasindan: Amerika 24. sira ile Isvicre, Isvec, Sirbistan gibi bircok guclu Avrupa takiminin ustunde yeraliyor.


Sonuc olarak bugun Turkiye ile Amerika ciddi bir macta karsilassa, cok anormal bir durum olmadikca Amerika bize rakip bile olamaz. Ancak Amerika'nin dunya futbolundaki yerini de kesinlikle kucumsememek gerek. Son yillarda futbola yapilan yatirim ve genc Amerikan takiminin yazin olimpiyatlarda bircok kisinin takdirini kazanmasi, Amerika'nin onumuzdeki yillarda futbolda cok daha iyi yerlere gelecegini de gosteriyor

Monday, November 17, 2008

Serdar Kurtuluş

Serdar Kurtuluş, Bursa'da öğrencilerin sorularını yanıtlamış.

Verdiği cevaplar tam bomba:

1- Bir öğrencinin ''Şimdi Beşiktaş'ta oynuyorsunuz ama tuttuğunuz bir takım var mı?'' sorusu üzerine ise genç oyuncu, ''Herkesin gönlünde tuttuğu bir takım vardır. Benim de tabi ki gönlümde bir takım var, ama bunu burada söylemek istemiyorum'' diyerek, tuttuğu takımı açıklamadı.

Bu açıkca, ben Beşiktaşlı değilim demek. Bursaspor'u tuttuğunu umut ediyoruz!

2- Serdar Kurtuluş, Ertuğrul Sağlam ile ilgili yöneltilen bir soruya, ''Allah her zaman onun yolunu açık etsin. Kendisiyle yönetim arasında ne tür diyaloglar geçti bilmiyorum, ama Ertuğrul Hoca gerekeni yaptı. Ertuğrul Hoca edebiyle, ahlakıyla mükemmel bir hoca. Biraz daha sabredilseydi daha iyi olurdu diye düşünüyorum'' yanıtını verdi.

Bir de Yıldırım Demirören'e ayar vermiş, yürü bakalım.

3- Serdar Kurtuluş, Türkiye'de gerek futbolu gerek kişiliğiyle en çok Fenerbahçeli Emre Belezoğlu'nu beğendiğini,..

Emre'nin neyini örnek alıyor, çok merak ediyorum. Her faulun arkasından hakeme koşmasını mı, "ben zaten Fenerbahçeliydim" demesini mi??

İbrahim Akın ve Burak'tan sonra Serdar da Beşiktaş'taki misyonunu doldurmuş gibime geldi. Aslında, Serdar Kurtuluş'ta mı suç yoksa ona Beşiktaşlılık duruşunu öğretemeyen ve her açıklamasında Beşiktaşlılık duruşunun arkasında saklanan yönetimde mi, o da ayrı büyük tartışma konusu..

Haberin linki için:
http://www.ligtv.com.tr/Default.aspx?r=1&hid=48569

Tuesday, November 11, 2008

Şifo Mehmet

Çok sevdiğim, hayranlık duyduğum Şifo Mehmet muhteşem döndü futbol arenasına.

Mehmet Özdilek, Fatih Terim'den çok şey öğrenmiş. Antalyaspor, inanılmaz motive olmuştu Sivas karşısında. Her atılan golden sonra futbolcuların Şifo'ya koşuyor olması da, bunun en büyük kanıtı.

Maç sonrası kendisinin röportajını dinledim. Konuşması, mimikleri bile aynı Fatih Terim olmuştu. (biraz antipatik buldum bunu, eski Şifo'yu özletti bana..)



Mehmet'in en akıllarda kalan golü bu olsa gerek.
Beşiktaş'ın yanlış hatırlamıyorsam bir daha hiç giymemiş olduğu mor formayla Ajax'a attığı gol:
Asist: Sergen Yalçın, Spiker: Ercan Taner, Kalede Van Der Sar, Gol Şifo Mehmet

Sunday, November 9, 2008

İbrahima Yattara vs İbrahim Üzülmez

Beşiktaş'ın delisi ve Trabzon'un delisi karşı karşıya..

Yattara, Hacettepe karşısında oldukça etkisizdi. Aklı hala Katar'da olsa gerek. Fakat, Beşiktaş maçına farklı bir motivasyon ile çıkacaktır. Yattara sağ kanatta kendisinden beklenildiği gibi oynarsa, sol kanattaki İ.Üzülmez'i ezer geçer. Atacağı paslarla, Gökhan'a da birçok pozisyon hazırlar. Zaten, İbrahim'de geçen seneki maçtan sonra bunu doğrular bir açıklama yapmış :

“Çok oyuncunun karşısında oynadım ama Yattara çok iyi futbolcu. Takımına çok faydalı oluyor. Çok yönlü bir isim ve bugün ofans olarak bizi çok hırpaladı. Yattara’yı 1’e 1 değil 2 kişiyle kapatmak lazımdı. Maçtan önce onu durdurmak için Tello ile konuştum ama maalesef bunu saha içinde bazen yapamıyorsunuz Ama ben buradan onun çok iyi bir futbolcu olduğunu tekrar söyleyebilirim” (Kaynak: Ajansspor, Mart 2008)

Tello 3-5-2li sistemde ortada oynadığı için, bu maçta İbo'ya yardım edemez. Bu durumda Zapo ya da Toraman'a kaldı, İbo'ya yardım etmek, Allah sonlarını hayır etsin.

İki takımın defansı da çok kötü.. Beşiktaş 3lü defans ile harikalar yaratmaya devam ediyor, Trabzon'da Kamerun "Aslan"ı Song problemleri çözmek için yeterli değil.

Salı günkü maçı iyi defans yapan takım kazanacaktır. Seyirci desteğine sahip, Trabzon'u bu maç için daha yakın görüyorum.

Kadiköy Çıkmazı


Kadıköy'de son 9 sezondur beraberlik bile alamayan Galatasaray, dün de bu geleneğini sürdürdü. Michael Skibbe, Benfica galibiyetinin zafer sarhoşluğundan kurtulamamış olacak ki, takımını sahaya hiçbir defansif önlem almadan sürdü. Futbolda her maçın taktik ve stratejisi farklıdır. Kadıköy'de Fenerbahçe'ye karşı, rakip ne kadar kötü durumda olursa olsun, Ali Sami Yen'de herhangi bir Anadolu takimiyla oynar gibi oynayamazsiniz. Galatasaray maçın hemen başında öne geçtikten sonra bile kontrollü oynamayı başaramadı, bu da Fenerbahçe'ye tam da istediği ortamı yarattı.

Fenerbahçe çok mu iyi oynadı? Hayır, ama elindeki kadroya gore doğru sistem ve stratejiyle oynadı ve çok iyi mücadele etti. Alex'in yokluğunda Selçuk-Josico ikilisi orta sahayı çok iyi parsellediler. Maçtan önceki yazımızda, Fenerbahçe'nin Galatasaray'ın savunma zaaflarını değerlendirebildiği takdirde avantajlı duruma geçeceğini belirtmiştik. Fenerbahçe belki de sezon başından bu yana Kadiköy'de rakip yarıalanda bu kadar boşluk bulamamıştı. Dün Fenerbahçe, kazanmayı daha cok isteyen taraftı, iyi konsantre oldular ve bu boşlukları iyi değerlendirip maçı kazandılar. Bu maçtan sonra birçok kişi Fenerbahçe'nin artık toparlandığını ve yarışa geri döndüğünü söyleyecektir. Ancak benim görüşüme göre bunu söylemek için henüz erken. Önümuzdeki hafta Fenerbahçe'yi çok zorlu bir Ankaraspor maçı bekliyor. Fenerbahçe'nin gerçekten toparlanıp toparlanmadığını o maçtan sonra göreceğiz.

EK

Thursday, November 6, 2008

Fenerbahçe Bir Adım Önde



Turkcell Super Lig'de 10.hafta'ya girilirken kuşkuşuz gözler Fenerbahçe ile Galatasaray arasında oynanacak derbide olacak. Galatasaray'ın kronikleşmiş Kadıköy fobisi bu maçta ne kadar etkili olur bilemiyoruz, ancak Skibbe Benfica galibiyetinin de etkisiyle, Galatasaray'ın sezon başından bu yana devam eden saha içi arızalarına tedbir almazsa Galatasaray'in Kadıköy'den puan alması çok zorlaşır. Galatasaray'ın bu sezon uygulamaya çalıştığı çok adamla hücum felsefesinin ve yaratıcı oyunculara dayanan ofansif sistemin Ali Sami Yen'de iyi işlemesine rağmen deplasmanlarda sıkıntı yarattığını göruyoruz. Fenerbahçe evinde oynadığı derbide Galatasaray'ın geride bıraktığı boşluklardan ve savunmadaki zaaflarından yararlanabilirse büyük avantaj yakalar. Arsenal maçıyla moral depolayan ve taraftarına kendini affetirmek isteyen Fenerbahçe, bu maça ekstra motivasyonla çıkacaktır. Bu faktörler göz önüne alındığında Fenerbahçe'nin Pazar günkü maçta daha sanslı olduğunu düşünüyorum.

Haftanın diğer önemli maçlarına göz atacak olursak, Beşiktaş kendi sahasında Kocaelispor'u farklı yenerek geçen haftaki puan kaybını telafi edecektir. Trabzonspor da Hacettepe'yi zorlanmadan geçerek liderliğini sürdürür. Anadolu'nun bu seneki iddialı takımları Ankaraspor ile Eskişehirspor arasındaki mücadele çekismeli geçmeye aday bir maç olarak düşünülse de, Anadolu takımlarının kronik hastalığı haline gelen ve büyük takımlarla oynanan maçlardan sonra görülen performans düşüklüğü, Eskişehirspor'u da etkileyecektir. Geçtiğimiz haftalarda önce Galatasaray'ı yenip hemen ardından Fenerbahçe ile berabere kalarak dikkatleri üzerine çekmeyi başaran Eskişehirspor, bu hafta Ankaraspor deplasmanından puan kaybıyla dönecektir.

Monday, November 3, 2008

3-5-2 mi 5-3-2 mi?


"Mustafa Denizli, şampiyon yap bizi" tezahüratları gerçekleşebilir mi tartışılır..
Umarım "Mustafa Denizli, bari UEFA Kupası'na götür bizi" diye bağırmayız sezon sonunda.

Zorlu Kayseri deplasmanında Beşiktaş kötü top oynamadı. %54lük Beşiktaş lehine top oynama istatistiğine rağmen, kaleyi bulan isabetli şutlarda 5e karşı 3 Kayseri'nin üstünlüğü vardı. İsabetli ortalarda da 2ye karşı 1ile gene Kayseri önde. Nitekim, maçı da 'şapka çıkarılacak' bir gol ile Kayseri aldı. Bravo Mehmet Topuz!

Merak ediyorum, dünya üzerindeki büyük takımlarda kaldı mı hala 3lü savunma oynayan? Zaten 3lü savunma mı yoksa 5li mi oynuyor Beşiktaş o da tartışılır. Serdar Kurtuluş sağ ataklarda oldukça etkisiz, İbrahim Üzülmez zaten orta yapsa Roberto Carlos olacak ama bir türlü öğrenemedi o işi. Sistem bir tek Tello Babaya yaradı gibi, diğer bütün takım dökülüyor.

Maç boyunca bir tane isabetli orta yapmış koskoca Beşiktaş takımı! Gerçi bu sistemde sol kanatta İbrahim için bir alternatif göremiyorum, fakat sağ kanatta Ali Tandoğan'ın Serdar'dan çok daha iyi oynayacağı kanaatindeyim.

Mustafa Denizli değil miydi Ertuğrul Sağlam'ı savunma futbolu oynatıyor diye eleştiren? Sormak isterim Sayın Denizli'ye 5 savunmacıyla oynamak mıdır atak futbol?

Son sözüm de Lig Tv'ye:

Adamların hastayım..

Haftalardır tüm gazetelerde yazıp çiziliyor.. Mustafa Denizli 4lü savunmayı bırakıp 3lü savunmaya döndü diye.

Eh be kardeşim maç öncesindeki taktik dizilişte neden hala İbo Toraman'ı sağa, İbrahim Üzülmez'i sol beke koyup 4lü savunma dizilişi gösterirsin. Maçta da görmüyor musun Tello'nun sol açık olmadığını? Maçtan sonra Lig Tv'nin istatistik sayfasına bakın, hala 4-4-2 oynuyor Beşiktaş?

Buyrun link:
http://macmerkezi.ligtv.com.tr/Istatistik.aspx?mId=1227